Tüm canlı organizmalar genetik kodlarında yüklü bilgiler ile var oldukları/olacakları çevrede yaşamını başlatır. Çevresel şartlar ile genetik kodlarının uyumu ve dengesi doğrultusunda gelişerek varlık potansiyellerinin kemal noktasına ulaşırlar. Canlıların çevresel şartların dinamik ortamında genetik potansiyelinin açığa çıkması ve yaşamın bir uyum içinde “dengede” devam etmesini sağlayan çok önemli bir fizyolojik özelliği vardır. Bu sistem Claude Bernard tarafından homeostasis olarak tanımlanmıştır. Yaşamı ve hastalıkları anlamak için bu sistemin iyi anlaşılması gerekir. Peki, homeostasis nedir? Homeostasiz Nedir? Claude Bernard, canlıların değişen iç ve diş koşullara adaptasyonunu sağlayan dengeleyici sistemi homeostasis kavramı ile açıklamıştır. Aslında bu kavram bir tür iç çevre olarak “organizmadaki sabit ayarları koruyan koordineli fizyolojik süreçleri” tanımlar. Tüm homeostatik sistemler, hızlı aktivasyon mekanizmaları ile hayatta kalma olasılığını artıran, telafi edici ve ileriye dönük ayarlamalar üreten sistemlerdir. Bu nedenle biyolojik (canlı) sistemler «Komleks Adaptif Sistemler» olarak tanımlanır. Tüm canlılarda koordineli vücut süreçleri canlıya özgü ideal bir durağan haller dizisi olan “homeostasis” hedefine yönelik çalışır. Organizmada, homeostazın bozulması veya bozulma tehdidi algıladığında stres oluşur ve telafi edici mekanizmalar harekete geçirilir. Bu mekanizmalardan en önemlisi bedenimizdeki detoks sistemleridir. O halde canlılığın ve gelişmenin temelinde yer alan bu detoks sistemlerine daha ayrıntılı bakabiliriz.
Günümüzde 80.000’den fazla toksik kimyasal günlük yaşamın her alanında kullanılmaktadır. Sokaktan geçen herhangi bir bireyi incelediğimizde, bu kimyasallarda 500’den fazlasının bedeninde birikmekte olduğunu tespit edebiliriz. Örneğin sıradan bir insanın idrarı test edilse, en az yedi pestisit bulunduğu bazı çalışmalarda ortaya konmuştur. İnsan bedeni binlerce yıldır karşılaştığı toksinlere özgü bir detoks sistemi geliştirmiştir. Modern yaşam ile hayatımıza giren yeni kimyasallar, insan bedeninin daha önce karşılaşmadığı toksinlerdir. Bu toksinlerin bazıları ile mevcut detoks sistemlerimiz başa çıkabilirken, bazılarına karşı yetersiz kalmaktadır. Atılamayan bu toksinler ya vücudun farklı kompartmanlarında depolanmakta, ya da bedenimiz yaşamın devamı için hastalık gibi gördüğümüz ayarlamalarla bunlarla birlikte işlevini sürdürmeye çalışmaktadır. Bu nedenle bedenimizin başa çıkamadığı bu yeni toksinleri uzaklaştırmak için doğal detoks sistemlerimizi destekleyecek yeni detoks stratejilerine sahip olmak zorundayız. Bu toksinlerden ortadan kaldırılması en zor olanlar, hidrofobik yani yağda çözünen toksinler ve ağır metallerdir.
